11 Nisan 2012 Çarşamba

ke.

Ve sonra, bir köşede oturup çelişkilerimden bahsettim. "Ben çayı hiçbir zaman yeterince sevemedim " dedim, çayı seven insanlardan bahsederken. "halbuki onlar ne kadar olgun, ne kadar kararlıydılar. benimse çayıma kaç şeker atacağımı kestirmem beş dakikamı alıyordu." bir derin sessizlik oldu. işte o zaman istedim ki, arkadan bir çay kaşığı sesi duyulsun. öyle bir yankılansın ki, son dakikada filmden çıkarılan bir sahnedeymişiz gibi çınlasın kulağımız. onun yerine gerçekle yüzleştirmeyi seçti hayat. karşımda bir canlı vardı ve onun eşsiz soluk alışı. bir kulağım onda devam ettim,
"su içerken içimden akan şelaleyi sevdim.
herhangi bir parkta çimlerde yuvarlanacak kadar cesur olanları.
küçük şehirlerde yaşamayı göze alanları,
küçük bir şehirde yaşamayı,
durup dururken pencere kenarına gidip rüzgar ve güneşle başbaşa kalmayı çok sevdim de, soluk alıp vermeyi hiç sevemedim.
hayat bu ya, bir gün istesem de sevemeyeceğim."

birkaç saniye yüzüme baktı, sonra kafasını çevirdi. salladı kuyruğunu, başka yöne gitti. laf karın doyurmuyordu işte, kokuları kovalamaya devam etti.

Hiç yorum yok: